GÖLCÜK TABİAT PARKI (BOLU)
Ekim ayının belki de son güneşli
hafta sonunu fırsat bilip yakınlarda bir yere kaçsak derken Gölcük’e gitmeye
karar verdik. Ekim sonunda gitmemize rağmen güneşli bir hava vardı ve sıcaklık
genel olarak iyiydi. Ancak giderken yanınıza kalın şeyler almanızı tavsiye
ederim. Rüzgar estiğinde insanı üşütebiliyor.
Gölcük Tabiat Parkı İstanbul’dan
yaklaşık 280 km, Ankara’dan ise 200 km uzaklıkta yer alıyor. Denizden
yüksekliği 1206 metre olan tabiat parkına Bolu il merkezinden 10 km’lik asfalt
dağ yolundan ulaşmak mümkün. Giriş
araçlar için 12 TL, yaya olarak kişi başı 4 TL. İçeride geniş bir otopark
bulunuyor.
Parkın içinde Gazelle Kır Gazinosu, piknik alanları ve Orman ve Su İşleri Bakanlığının konukevi
bulunuyor. Bu konukevi tüm Gölcük fotoğraflarında yer alan şirin ev. Bu misafirhanenin Bakanlık personeli dışında
kişilerce konaklamaya müsait olduğunu sanmıyorum. Aslında internet sitelerinin çoğunda park
içinde konaklama imkanı olmadığından bahsedilmiş ama konaklama yapılabilecek
6’şar kişilik dört odalı kır evleri hizmet veriyor. Biz günübirlik gittiğimiz
için bu seçeneği değerlendirmedik.
Saf göknar, kayın ve gürgen
ağaçlarıyla kaplı orman ve bu ormanlarla kaplı dağların arasında yer alan
Gölcük Gölü muhteşem bir seyir keyfi veriyor.
Gölün çevresini gezmek için buggy denen küçük golf arabası (4, 6, 8
kişilik seçenekler var), bisiklet, road ped denen elektrikli bisiklet veya ginger
kiralayabilirsiniz. Göl çevresinde bir tur için bisiklet ve golf arabası kişi
başı 5 TL. Sanırım road ped ve ginger 10 TL. Fayton ve motorlu araçlarla gölün
çevresini gezmek mümkün değil. Bu durum sessizlik ve doğayla iç içe olma imkanı
sunuyor. Ayrıca göl çevresinde pek çok seyir terası bulunuyor.
Gölün birkaç metre ötesi çitle
çevrilmiş ve bu alanda piknik yapmak yasak. Bu çitlerden itibaren başlayan
yürüme parkurunun diğer tarafı ise piknik alanı. Burada masalar yer alıyor ve
bu alanda mangal yakmak da serbest. Okuduğum
yorumlarda bayram tatillerinde ve daha sıcak havalarda, park daha kalabalık
olduğundan mangal dumanı ve kokusunun oldukça rahatsız edici olduğuna
değinilmişti. Gittiğimiz tarih
itibarıyla mangal kokuları rahatsız edici boyutta olamamasına rağmen böylesi
bir güzelliğin mangal dumanıyla gölgelenmesi yine de içimi acıttı.
Göldeki gazinonun servisi ve yemekleri okuduğum yorumlarda eleştirildiği için biz yiyeceklerimizi kendimiz getirdik. Bu yüzden hazırlıklı gelmekte fayda var. Göle yakın masalardan birine
oturup yanımızda getirdiğimiz yiyecekleri atıştırıp bu güzel manzaraya karşı
çayımızı içiyoruz. Ardından çevresi yaklaşık 1300 metre olan gölün etrafında
yürümeye başlıyoruz. Yürüyüşümüz
esnasında “Üç Göl Yürüyüş Parkuru” yön tabelasını görüyoruz. Bu yöne doğru ilerlediğimizde yeni bir
tabela ile karşılaşıyoruz. Bu tabelada bu alanın ağaç kesim alanı olduğu, girişin tehlikeli ve yasak olduğu yazıyor. Ancak merakımıza yenik düşüp ilerlemeye devam
ediyoruz. Her iki tarafı ağaçlarla çevrili
çok güzel bir parkur olduğunu görüp yürümeye devam ediyoruz.
Ağaçların üst yaprakları kahverengi ve sarıya
dönmüşken alt yaprakları hala yeşil… Bu yol muhteşem bir görsel şölen sunuyor. Sonbahar aylarının bu renk cümbüşünün tadına varmak için ideal aylar olduğuna kanaat getiriyoruz. Yolumuza devam ederken yer
yer kesilmiş kütükler ve bu kütüklerde yetişmiş mantarlar görüyoruz.
Kütük mantarı
Bol oksijenli uzun bir yürüyüş sonrası yolun çamurlu kısımları başlıyor ve artık göl kenarına dönmeye karar veriyoruz. Gölün çevresi, bu güzelliği fotoğraflamaya
çalışan insanlarla dolu. Hatta bir düğün
ve bir de nişan fotoğraf çekimine rastlıyoruz. Biz de gölün etrafını 3 kez
turlayarak bol bol fotoğraf çekiyoruz. Bu
turlar arası masamızda kahve molası verip manzarayı seyre dalıp tekrar yürümeye
koyuluyoruz. Gölün üstünde yer alan nilüferler göle ayrı bir güzellik katıyor.
Nilüferler
Yorumlar
Yorum Gönder